Malatya'daki Ermeni Apostolik Kiliseleri
Tanrının kutsal annesi olarak isimlendirilen Arapgir katedrali 13. yüzyılda inşa edildi. dogu anadolu bölgesi'nin en büyük kiliselerinden biriydi. 3000 kişi kapasiteliydi. 1915 yılında ermenş kırımı sırasında saldırılara uğrayıp hasar gördü. Kırımdan sonra tamir edilip okul olarak kullanıldı. 1950 yılında Arapgir belediyesi katedrali yıkmaya karar verdi. 18 Eylül 1957'de katedral dinamit kullanılarak yıkıldı. Daha sonra katedralin bulunduğu arsa Hüseyin isimli bir çiftçiye 28.005 lira karşılığında satıldı.Bugün katedralin olduğu yerde harabeler vardır.
13. yüzyılda arapgir'de inşa edilen ermeni katedrali. surp azdvadzadin adıyla da geçmekte. 3000 kişilik kapasitesiyle anadolu'nun en büyük ermeni katedrallerinden biriydi. 1957 yılında malatya belediyesinin kararıyla dinamitle patlatılarak yok edilmiş.memleketim diye demiyorum her zaman cahilce yönetildi.burada yazılanın aksine 1957 yılında belediye tarafından patlatıldığına dair bir kaynağa (ulaşabildiğim ermeni kaynaklar içinde de) rastlayamadığım ibadethane. surp nişan ermeni kilisesi belediye tarafından patlatılmış ve haliyle kapatılmış fakat onun da tarihi 1957 değil 1978.yalnız surp asdvadzadzin ermeni kilisesinin 1871 yılında yağmalandığı badmutyn hayot arapgiri de (arapgir ermenileri tarihi) bahsedilmiş."ana kilise 1871 haydutlar tarafından soyulmuştur. bu soygun, dönem basınında büyük yankı uyandırmıştır. 31 mart 1871 akşamı biringli ve zeyvalı üç kürt, sabaha karşı 3’te demir parmaklığı kırarak pencereden içeri girmiş ve 30.000 kuruştan daha fazla değerdeki kilise süslerini çalmışlardır. kilisenin papazı mardiros, kiliseye bitişik olan odasından sesleri duymuş ve içeride ışık görmüş, kilisenin zangoçuna haber vermiştir. zangoç kiliseyi kontrol edince hırsızlık ortaya çıkmıştır. haydutlar muhtemelen papazın sesini duyup kaçmıştır. haberi alan hacı cihan mamasyan ağa, sarkis kahveciyan ile hacı ohan semerciyan’ı da yanına alarak kürtleri yakalamak için yola düşmüştür. hacı cihan, gebig’te hırsızlara yetişmiş, kendilerini savunmaya çalışan kürtler nemli hava nedeniyle tutukluk yapan silahlarıyla yakalanmıştır. çaldıkları mallar çıkarırken zaptiyelerle birlikte bir grup ermeni de onlara yetişmiştir. kürtler zaptiyeye teslim edilmiştir. ermeniler, hacı cihan önderliğinde kiliseye ait olan eşyaları yüklenip geri götürmüştür. kaymakam, hacı cihan ağa’yı meclise çağırıp cesur davranışından ötürü övmüştür. hırsızlar, yargılanmak üzere gaben-maden’e gönderilmiş, burada yapılan sorguda suçluların daha önce 48 kilise ve 1 cami daha soymuş oldukları anlaşılmıştır. idare, hırsızların mallarına el koymuş ve onları tutuklamıştır.
Taşhoron Kilisesi:
GAVUR MAHLESİ
Birer- birer gittiler./ Ah! O güzel insanlar
“Yüzlerinde kaskatı bir hüzün şelalesi
Tezgahlarda boş kaldı kırık / dökük mizanlar”
Sessizliğe gömüldü. Sanki Gavur Mahlesi (Halil Bayram)
Aynen, onlar sanatkarlardı, gidince – bence de Malatya’nın da hayat damarlarından biri kopmuştu.
Yobaz / cahiller, ötekileştirenler sebep oldu bu ayrılığa…
Malatya’da yaşayan Hıristiyanlar ibadet edecek kiliselerinin olmadığından dini bayramlarında, Süryaniler önceleri Elazığ’da Kadim Meryem Ana kilisesine, sonradan da Adıyaman Mor Petrus ve Mor Paulus Kilisesine gittiklerini söylediler. Ermeniler de evlerinde ibadetlerin yapıyorlarmış. Şimdi Malatya’da yaşayan bazı Hristiyanlar Malatya’nın merkez Yeşilyurt ilçesi Paşaköşkü Mahallesindeki Kurtuluş Kiliseleri Derneği Temsilciliğine gidiyorlarmış.
Bir avuç kalmış Malatya Ermenileri ve ötekileştirmeye karşı çıkan Türkler de bu onarımın bir an önce restorasyonu yapılarak inanç turizmine açılmasını dört gözle bekliyorlar… Bekliyorlar ki yılda birkaç kez özel dini günlerde olsun kiliseyi kullanabilsinler.
Kilisenin açılışında birlikte yaşanan acılara, kuruyan kayısı dalından yapılan duduk 100 yıllık öyküyü sızılı bir nağmeyle anlattığında göz görür, dil çözülür ve hatta belki kayısı dalı çiçeğe durur, çağlaya durur. Beni unutma çiçekleri yurdunda özgür açar.
Kent belleğinde Malatya’nın kültürel mirasına büyük katkı sağlayacak Taşhoran kilisesinin de inanç boyutunda ki dayanışmasını görmek için bir an önce restorasyonu yapılarak amblemi kilisenin‘Kilit taşı’ olan Malatya Hayder’e Ermenin cemaatinin hizmetine açarak, gelecek kuşaklara din dil ırk ayrımı yapmadan tarihteki acılardan birlikte ders çıkarıp huzurlu yaşamanın güzelliğini faydalarını insanlığa göstereceğine inancım tam. Daha doğrusu hepimizin bu toprakların çıplak gerçeklerini ve asıl değerlerini artık biraz anlasa mı dersiniz ???
Kilisenin tarihçesi :
Kutsal Üçlü Birliği sembolize eden ve üç “horan”lı (apsis) olarak yapılan kiliseler genelde Üç Horan Kilisesi olarak adlandırılırlar. Ermenilerin Surp Yerrortutyun yani Üç Horan Kilisesi, Türklerin “Taş Kilise” dedikleri kilisenin ismi zamanla “Taşhoran”a hatta “Taşhoron”a dönüşmüştür.
Surp Yerortutyun kilisesi, Malatya’da Ermenilerin zamanında oldukça yoğun olduğu Çavuşoğlu (Tek Çeşme) Mahallesi veya Vari Tağ (aşağı mahalle), şimdiki Boztepe Caddesi ile Okul Sokak’ın kesişme noktasında olup, halihazırda onarımı sürmektedir. Rum bir mimar tarafından yapıldığı kaydedilen kilisenin 1878’de başlayan Kilisenin inşaatı, hiçbir yerden geliri olmadığı, sadece halktan toplanan yardımlarla yapıldığı için hayli uzun sürmüş ve 1893’te tamamlanmıştır. Aynı yıl yaşanan büyük depremde hasar gören çatısının tamirine kısa bir süre sonra başlanmış ancak kubbe bitmeden 1894-1895 olayları kilisenin onarılmasını ertelemiştir. 1905-1907 yılları arasında ardıç kerestesi ile kaplanmış, üzerine kurşun levha ve arasına taş dolgu (sandviç panel gibi ??) bir çatı ile yenilenmiştir. Kilisenin iç duvarları sıvanmamış, taban döşemesi de yapılmamıştır. Ortadaki büyük horan ve yanlardaki iki katlı horanların alt tarafları güzel altın kaplamalı sunak masaları ve mükemmel bir sahneyle taçlandırılmış ve yenileme çalışmaları 1912’de tamamlanmıştır. Kitabesinde; “ Bu kutsal tapınak, kutsal mekan, dua ve şükretme evi, Malatya Ermeni Milleti tarafından Surp Yerrortutyun (Aziz Teslis) adına inşa edilmiştir. Ermeni çocukları, haydi, sevgiyle gelin buraya “ Üçlü Birlik“in yüceliğinin şarkısını söylemeye.“ yazmaktadır.
Amerika’da yayımlanan bir dergideki yazıda, “Bu kilisenin temelinin atılmasından kubbesinin yükselmesine kadar, halkımız, kadını erkeğiyle çok büyük fiziksel yorgunluklara ve maddi fedakarlıklara katlandı. Temelleri doldurmak ve sağlamlaştırmak için gereken 3-4 metre uzunluğunda ve en az 1-1,5 metre yüksekliğindeki taşlar, şehrin üç çeyrek saat uzağında bulunan Çamazank denilen taşocağından (muhtemelen Venk kilisesinin doğu tarafında bulunan ve uzun zaman askeri alan içinde kalan taş ocağı) kağnılara yüklenip, 25-50 kişinin iplere asılmasıyla getiriliyordu. Muazzam kilisenin yontulmuş tüm taşları, taş yontucusu ustalar ve işçilerin fedakar çabaları sonucu yapıldı. Henüz kubbesi bitmemişken, taşrada başlayan olaylar nedeniyle kilisenin inşaatının bitirilmesi gecikti…” şeklinde yazılmış, ama sağlamlığından hiçbir ödün verilmediği de ilave edilmiştir.