Malatya'daki Camiler

Şehir surları içinde kalan ve 34 x 55 metre boyutlarında olan Malatya Ulu Cami, iki ayrı bölümden ibaret olup, eyvanlı ve iç avlulu asıl kısım ile kuzeydeki daha sonradan eklenen ek kuruluştan ibarettir. Yapıda; mihrap önü kubbesi, buna bitişik eyvan ve bunun önündeki revaklı iç avlu, planın esasını teşkil eder.


Niyazi Mısri Camisi

Malatya'daki eski Niyazi Mısri Camisi'nin ilginç hikayesi fıkraları aratmıyor. Emekli hayırsever bir öğretmenin desteğiyle yaptırılan minare, vakıflar tarafından tarihi eser olarak tescillendi.

Gücük Medresesi olarak 1313 yılında Niyazi Mahallesi'nde yaptırılan ve şuyu alanına girdiğinden dolayı 1993'te yıktırılan Niyazi Mısri Camisi'nin ilginç bir öyküsü bulunuyor. Gücük Cami Yaptırma ve Yaşatma Derneği'nin ismi, Niyazi Mahallesi Muhtarı Cemalettin Türkol ve dernek üyelerinin aldığı karar ile Niyazi Mısri Cami Yaptırma ve Yaşatma Derneği olarak değiştirildi. Alınan karar sonrası, Gücük Medresesi'nin ismi de Niyazi Mısri Camisi oldu.

Minaresi olmayan camiye, Niyazi Mısri Cami Yaptırma ve Yaşatma Derneği tarafından emekli bir öğretmenin de desteğiyle minare yaptırma kararı alındı. Muhtar Cemalettin Türkol, emekli öğretmenden aldığı maddi destekle birlikte minareyi yaptırarak, üzerine medresenin kuruluş tarihi olan 1313 yılı tabelasını taktırdı. O dönemden sonra yaşananlar ise deyim yerindeyse Karadeniz fıkralarını aratmadı.

Ankara Cad Niyazi mısri camisi | Mapio.net

Halen Niyazi Mahallesi Muhtarlığı görevini yürüten Cemalettin Türkol, Gücük Medresesi'nin 1313 yılında mescit olarak yapıldığını ancak vakıflarda kaydının bulunmadığını ifade ederek, "Mahallelilerin yardımıyla o dönemde Gücük Medresesi yapılmış. Ben, 1969 yılında Niyazi Mısri Mahallesine geldim. İnancımızdan dolayı o camiye yardım etmek için çalıştık. 1985 yılına kadar camiye hizmet ettik. 1985 yılında cami şuyuya girince olanlar oldu. Cami şuyu alanına girdiğinden dolayı 1993 yılında yıktırıldı" dedi.

Türkol, caminin vakıflarda kaydının olmadığını belirterek, "Rıfat Hoca diye emekli bir öğretmenimiz vardı. Bir gün yatsı namazından çıktık, "Cemal'im şuraya bir minare yapalım' dedi. Parayı hoca verdi ben de hizmetkarlığını yaptım. Minareyi yaptık ancak cami şuyuya girdi. Tabi şuyuya girince 6 hisse oldu. Hisseleri toplamaya çalıştık, muvaffak olduk. Eski camimizin yerinin vakıflarda kaydı yoktu. Rahmetli Muhittin Karakaş ile Gaziantep'e gittik vakıflardan yardım talep ettik. 'Caminin kaydı bizde yok, size yardım edemeyiz' dediler. Ben de, 'Gücük Camisi'ne daha önceden maddi yardımda bulundunuz. Bu parayı ben aldım ve kullandım. Bunu neye dayanarak bana gönderdiniz?' dedim. Prosedürü yerine getirdiler ve bize yardım ettiler. Ancak cami şuyu alanına girdiğinden dolayı 1993 yılında yıktırıldı" diye konuştu.

Türkol, yeni cami yapılınca eski caminin bulunduğu alana lojman yapmak istediklerini ancak vakıfların karşılarına çıktığını kaydederek, şunları anlattı: "Yeni cami yapılınca biz eski yeri lojman olarak değerlendirmek istedik ancak vakıflar karşımıza çıktı ve 'Burası vakfın malı, lojman yapamazsın' dediler. Bana minarenin tarihi eser olduğunu söylediler. 'Minareyi ben yaptırdım' dedim. 1985 yılında minareyi ben yaptırdım. Minarenin üzerine de, sanayide yaptırdığım 'Niyazi Mısri Camisi 1313' yazılı mermeri ben koydum. Benim bir eksiğim oldu. Camimiz yıkıldıktan sonra mermere bir taş vurup kırmadım. Onun yüzünden de birçok defa belediye ve vakıflara gittim. 'Sen burayla niye uğraşıyorsun?' dediler. Belediye, 'yaptıran adam hayatta' diyor. Vakıf ise 'burası tarihi eser' diyor. Şuanda orası camisiz minare olarak atıl vaziyette duruyor.

Ayşehan Cami

Kapı üstündeki Arapça kitâbesine göre, Sultan Yıldırım Bayezid’in oğlu Çelebi Mehmed’in kızı Ayşe Sultan tarafından, “telâhü ehlü irfân” ibaresinin ebced* hesabıyla karşılığı olan 873 yılının Muharrem ayı başlarında (Temmuz 1468) inşa edilmiştir. Caminin yanındaki abdest muslukları ise 1057’de (1647) Hacı Musli adlı bir hayır sahibi tarafından yaptırılmıştır. Bâdî Efendi, Edirne’de bütün eski eserlere büyük ölçüde zarar veren Ramazan 1165 (Temmuz 1752) zelzelesinde kubbesinin ve minaresinin yıkılmış olduğunu, 1308’de (1890-91) ise yıldırım düşmesi sonucu minaresinin bir daha zarar gördüğünü bildirmektedir.


Ayşekadın Camii tamamen kesme taştan itinalı bir işçilikle yapılmış olup kare planlı ve tek kubbelidir. Esas harimin dışında kâgir bir son cemaat yeri yapılmamıştır. Sol tarafta bir duvarla sınırlanan bu kısım, ahşap direklere dayanan öne meyilli ahşap bir çatıyla örtülüdür. Aslında da böyle fakat daha değişik biçimde bir ahşap çatının varlığı tahmin edilebilir. Harime giriş, bu tip camilerde görülen usule aykırı olarak yandadır. Böylece kuzey duvarı, iki pencerenin arasında kalan mihrap ile kesintisiz bir son cemaat namaz mekânı olmuştur.

AYŞEKADIN CAMİİ | Kültür Portalı


Harimi örten kubbeye geçiş dilimli tromplar ile sağlanmıştır. Ancak aşırı yükseltilmiş olan sekizgen kasnak, klasik Türk mimarisine çok aykırı olduğundan caminin nisbetleri ve dolayısıyla dış görünüşü bozulmuştur. Bu bakımdan kasnak ve kubbenin 1752 zelzelesinden sonraki tamirde yeniden yapıldıkları kuvvetle muhtemeldir. Her cephede altlı üstlü dört pencerenin varlığının klasik nisbetlere uygun olmasına karşılık tromplar hizasındaki üçlü pencerelerin de bu ihya sırasında açıldıklarına ihtimal verilmektedir. Caminin yapıldığı devrin özelliklerini belli eden nişli mukarnaslar ile süslü mihrabı gerçekten çok güzel bir eserdir. Sağ taraftaki minarenin şerefe çıkmalarının bilezikler halinde yapılışı bu kısmın geç devre ait olduğunu belli ederse de kürsü ve pabuç kısımları orijinaldir. Kürsünün Bursa kemerli az derin nişlerle hareketlendirildiği görülür. Gövde başlangıcını belirten bileziğe kadar yükselen pabuç kısmında ise her bölüm yarım yuvarlak ve aşağıya doğru uçları sivrilen çubuklarla ayrılmış, her bölümün içine kabartma bir kabara işlenmiştir.


Ayşekadın Camii’nin avlu duvarına bitişik, kitâbesiz fakat klasik üslûpta sivri kemerli güzel bir çeşme vardır. Yine avlu duvarının bir köşesinde demir lokma parmaklıklı, iki tarafa yüzü olan ve 1222 (1807) tarihinde ihya edildiğini bildiren kitâbeli bir de sebil bulunmaktadır. Caminin hemen karşısında bulunan Ekmekçizâde Ahmed Paşa Kervansarayı, 1018’de (1609-10) yaptırılmış olmasına rağmen Ayşekadın Kervansarayı olarak tanınmıştır. Cami, mimari bakımdan gösterişli kervansaray ve avlusundaki ulu çınar ile güzel bir eski şehir köşesi teşkil etmektedir.

Abbas Efendi Cami

Nuriye Mahallesi Mimar Sinan Caddesi civarında bulunan Abbas Efendi Cami’si, Abbas Efendi Camii Yaptırma ve Yaşatma Derneği tarafından yaptırılarak, ibadete açıldı.

  1905 yılında yaptırılan eski caminin minaresi, 1955 yılında ‘tarih eser’ diye tescillenmiş ancak kimsenin ilgi göstermemesi nedeniyle cami, namaz kılınamaz hale gelmişti. İbadet yapılamayacak hale gelen eski caminin yerine Abbas Efendi Camii Yaptırma ve Yaşatma Derneği tarafından Battalgazi Belediyesi’nin de destekleriyle yenisi yapıldı. Abbas Efendi Camisi’nde 550 kişi namaz kılabilecek.

Abbas Efendi Cami, Nuriye Mahallesi, 44040 Malatya Merkez/Malatya, Türkiye

  Abbas Efendi Camii Yaptırma ve Yaşatma Derneği Başkanı Ahmet Aydın, “20 senede bu camiyi bu hale getirdim. Katkısı olan herkese teşekkür ediyorum” dedi.

  Abbas Efendi Camii Yaptırma ve Yaşatma Dernek Üyesi Cengiz İnci, Battalgazi Belediye Başkanı Selahattin Gürkan’a kendilerine verdiği destekten dolayı teşekkür etti.

  İnci, rahmetli anne ve babasının Abbas Efendi Camisi’nde ibadet yaptıklarını anımsatarak, “Allah bana nasip etti, bu camiyi yaptırdık. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Herkesin burada emeği var. Gerçekten çok büyük bir mücadele verdik. Ankara’ya, Sivas’a koşturduk ama hedefimize ulaştık. Hedefsiz adam gereksiz adamdır. Hedefiniz olacak. Ben buna inanmış birisi olarak çalıştım” diye konuştu.

  İnci, Dünya’nın en güzel ülkesinin Türkiye, Türkiye’nin de en güzel şehrinin Malatya olduğunu ifade etti.

  Abbas Efendi Camii Yaptırma ve Yaşatma Derneği ikinci başkanı Bahri Gezen ise, Abbas Efendi Camii’nin 1920’li yılların ihtiyacına göre inşa edildiğini kaydederek, “Küçük bir cami olan Abbas Efendi Cami’si, artık ihtiyaca cevap vermiyordu. Çünkü tek ailenin oturduğu eski yapılar yerine 8-10 ailenin oturduğu apartmanlar inşa edildi. Cuma günleri, kandil geceleri ve bayram namazlarında cemaat camimize sığmıyordu. 13 yıla yakın bir süre bu camimizde görev yaptım. Kışın karın, yağmurun yazın ise sıcağın altında namaz kılanları düşünerek hutbeyi kısa tutmaya gayret gösterirdim. Camimizin yıkık, dökük bir tuvaleti vardı. Cemaat abdest almak için sıraya girerdi. Yağmur yağdığında, su damlayan yerlere kova koyardık. 2014 yılında camimizin inşaatına başladık, 5-6 ay gibi kısa bir sürede camimizi inşa ettik” ifadelerini kullandı.

  Battalgazi Belediye Başkanı Selahattin Gürkan da, mübarek bir günde mübarek bir açılışı gerçekleştirdiklerini kaydetti.

  Gürkan, Abbas Efendi Camii’nin 1905 yılında yapıldığını anımsatarak, “Ahşap ve kerpiçle yapılan cami, daha sonra içerisinde ibadet yapılamayacak bir duruma gelmiş. Abbas Efendi Camii Yaptırma ve Yaşatma Derneği yanımıza geldi ve görüştük. Konuyla ilgili yaptığımız görüşmelerde olumlu neticelendi. Cengiz İnci’ye yaptıkları çalışmalardan dolayı teşekkür ediyorum” dedi.

  Yapılan konuşmaların ardından Abbas Efendi Camii’nin yapımında teşekkür plaketi ve belgesi verilerek, cami ibadete açıldı.

  Cami’nin açılışına Vali Süleyman Kamçı, Battalgazi İlçe Kaymakamı Vedat Yılmaz, Battalgazi Belediye Başkanı Selahattin Gürkan, İl Müftüsü Ümit Çimen, ESKKK Başkanı Ali Evren, Battalgazi Belediye Başkan Yardımcıları ile Abbas Efendi Camii Yaptırma ve Yaşatma Derneği yönetim kurulu üyeleri ve çok sayıda vatandaş katıldı.

Malatya Ulu Cami

YAPIM TARİHİ:İlk yapı muhtemelen I.Alaaddin Keykubat dönemi (1224 civarı )nde yapılmıştır.Daha sonraları 1247 ve 1274 yıllarında esaslı tamir görmüştür.



YAPAN USTALAR : Tuğla kısımlar,Yakub bin Ebubekir el-Malati; Hat işleri Ahmed bin Yakub ; Taş kısımları ,Üstad Hüsrev el-Benna tarafından yapılmıştır.



Anadolu’nun Türkleşmesi yaşanırken, bu gelişme sanat ve mimari alanında da devam etmiştir. Malatya Ulu Cami ;bu gelişmenin dışında kalarak İran’daki Büyük Selçuklu İmparatorluğu cami mimari geleneğini Anadolu’da temsil eden tek örnek olarak önem kazanır. Yapının ilk inşasından kısa bir süre sonra başlayıp sonraki dönemlerde devam eden onarım ve ilavelerle orijinal halinden önemli değişikliklerin meydana geldiği bilinmektedir.



Şehir surları içinde kalan ve 34x55 metre boyutlarında olan Ulucami ;iki ayrı bölümden ibaret olup, orijinal eyvanlı ve iç avlulu asıl kısım ile kuzeydeki daha sonradan eklenen ikinci bir camii gibi fonksiyon gören ek kuruluştan oluşur. Yapıda, mihrab önü kubbesi , buna bitişik eyvan ve bunun önündeki revaklı iç avlu, planın esasını teşkil eder.Yan kanatlar, mihrab eksenine paralel uzanan beşik tonuzlu sahınlarla değerlendirilmiştir. Yani doğu-batı doğrultusundadır.



Yapıda inşa malzemesi olarak taş ve tuğla olmak üzere iki ayrı malzeme kullanılmıştır.Beden duvarları moloz taş ve iç mekandaki destek ve kemerler ile portaller düzgün kesme taştır.Örtü sistemi, tonozlar ile asli durumu koruyan kubbe, eyvan tonozu avlunun batı revakı ve minare tamamen tuğladan inşa edilmiştir. Dışta, yapının bütün cepheleri, sonraki onarımlar sırasında eklenen payandalarla desteklenmiştir.



Yapıda planın aslını teşkil eden, mihrab önü kubbesi, buna bitişik eyvan ve eyvanın önündeki 10x14 metre ebadında dikdörtgen planlı revaklı iç avludur.Eyvan ve kubbe, tuğla yapısı ve çini süslemeleriyle ayrıca dikkati çeker.Avlunun sadece batı revağı orijinal durumunu kısmen korumuş. Cami, dıştan daha önce düz toprak damla örtülü iken Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, toprak dam kaldırılarak yerine kaplamalı çatı yapılmıştır. Caminin güney, doğu, batı olmak üzere üç tane kapısı vardır.Şu anda bunlardan doğu ve batı kapısı ayaktadır ve kullanılmaktadır.


Battalgazi Ulu Camii


GÜNEY KAPISI: Yapının güney tarafında, doğu ucuna yakındır. Caminin yapım tarihi hakkındaki en eski kitabenin burada olduğu büyük bir ihtimaldir.Şu anda Malatya Müzesinde olan 7 adet taş bloktan oluşan bu kitabeye göre cami H:621 / M:1224 yılında yapılmıştır. Kapı, iç mekândaki birinci enine sahnın doğu kanadında yer alan kubbeli bir bölmeye tesadüf eder. Ayrıca hemen karşısındaki Şahabiyye-i Kübra Medresesinin bugün çok az bir kısmı ayakta kalabilmiş olan portali ile aynı eksen üzerindedir. Orjinalde bu kapının özel bir konuma sahip olduğunu görüyoruz. Birincisi, medreseyle bağlantıyı sağlamak için,ikincisi ise hükümdar kapısı gibi bir özelliğe sahiptir diyebiliriz.



DOĞU KAPISI: Doğu duvarının güney ucunda bulunmaktadır. Kapı üzerindeki kitabe tarihi H:672 /M:1274 ‘dür. Bu kitabede, Tanrının kullarından biri tarafından, bu kapının tecdiden (yenileme)tamir esnasında açtırıldığı yazılıdır. Bu tamirat işlemini yapan mimarın adı Hüsrev ‘dir. Birçok taş işlemeler tahrip olmuş, bunun üzerine Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restorasyon esnasında değiştirilmiştir. Sanat değeri bakımından batı kapısından daha üstün olduğunu söyleyebiliriz.


BATI KAPISI: Batı duvarının takriben ortasına isabet etmektedir. Hicri olarak 1 Rebiyyülevvel 645’de (miladi 6 temmuz1247) tarihinde yapıldığı yazılıdır. Kitabeye göre bu kapı Keyhüsrev oğlu II.İzzettin Keykavus zamanında Emir Şahabeddin İlyas tarafından Üstad Hüsrev isimli ustaya yaptırılmıştır.Açık ve kırmızımsı renkli taşlarla bazen bir, bazen iki sıra olmak üzere düzensiz sıralanmıştır.Diğer kapılara göre daha iyi korunabilmiş durumda olan portalin, zamanla geçirdiği sarsıntılar sonucu taşlarıyla oynanmıştır



KUBBE: Mihrab önünde iki sahın genişliğindeki kare alanın üzerini örten kubbe, güneyde duvara dayalı ayaklarla birlikte altı destekle sivri kemerle eyvana bağlanmaktadır.Kubbe içi , yatay istif düzeninde sırsız tuğlaların aralarına, kare kabaralar şeklinde firuze sırlı birimler yerleştirilerek sipiraller meydana getiren bir örgüyle kaplanmıştır.Kubbe göbeğinde mor ve firuze renkli çinilerden “Mührü Süleyman” motifi şeklinde dekoratif kufi yazıyla “Muhammed” ismi yazılmıştır.Kubbeye zemin teşkil eden onaltı bordür içinde, patlıcan moru renkli çini mozaikten nesih yazıyla Fetih Süresi 1-5 .ayetleri var



Kuzeydeki eyvana açılan kemerin hemen üzerinde, tromplarla aynı seviyede yer alan kısımda kufi yazıyla usta kitabesi mevcuttur. Burada “Amele Yakub bin Ebubekir el-Malati ”yazılı olup ; “Amele ” kelimesinin altında ve üstünde nesih yazıyla “ Ketbuhu Ahmed bin Yakub ” ismi ve ibaresi yazılıdır.


Mihrab sonradan yapılmıştır.Çini ile kaplı olan asıl mihrab duvarının 1893 yılında kış aylarında vuku bulan zelzelede yıkıldığı tahmin edilmektedir.Mihrab kitabeliğinde Sultan II.Abdülhamid ‘in el yazılı bir tuğrası ile iki beyitlik manzum kitabe ve bunun altında 1318 ve 1320 (1900 ve1902 )tarihleri vardır.



Sağ tarafta yer alan ahşap mimber Caminin asıl mimberi değildir. Malatya Söğütlü Camiinden buraya getirilmiştir. Bugün Ankara Etnografya Müzesinde bulunan ve 1934 yılında bu camiden götürülmüş olan ahşap mimberin eksik kısımları kısmen tamamlanarak restore edilmiştir.



EYVAN: İç avlu ile kubbe arasında kalan kısma verilen isimdir. Kubbenin kuzey kemerinden başlayarak, iç avluya bakan tac kemerin önüne kadar devam eder. Yarım kubbeyi andırır bir şekli vardır. Kubbe ile eyvanı ayıran kemerin kuzey tarafında Reyhani hatla Ali İmran süresi 18-19 ayetleri vardır. Eyvan taç kemerinin kavis tablası üzerinde Bakara Süresi 255. ayeti yazılıdır.



Yine avluya bakan yüzeylerinde, sağdaki mor renkli çinilerle kazıma tekniğiyle usta kitabesi, soldakinde ise girift bitkisel bezeme işlenmiştir. Doğu tarafında “ALLAH” ve batı tarafında “MUHAMMED” isimleri girift olarak turkuaz renkli çinilerle işlenmiştir.



AVLU :Kubbe ve eyvan bağlantısının kuzeyindeki dikdörtgen planlı avlu, doğu ve batı yönleri revaklıdır.Doğu revakı taş yapısıyla sonradan düzenlenmiştir.Batı revakı, tuğla yapısı ve çini süslemeleriyle asli durumunu kısmen korumaktadır.Revak kemeri güneyde eyvan cephesiyle, kuzeyde ise Kayseriye denilen ek bölme duvarıyla birleşir.Bu kemerlerden I.kemerin üstündeki alınlığın levhaları hariç diğer kemerlerin alınlıkları tamamına yakını dökülmüştür.I. kemerdeki kufi kitabenin Ali İmran:19-20 ayetleri vardır. II.kemerde ise reyhani hatla Tevbe süresi :18-19 ayetleri yazılıdır. III.kemerde kufi hatla, besmeleyle başlayıp İhlas süresi yazılıdır. IV. Kemer ise tamamen dökülmüştür.



MİNARE : Muhtemelen ilk yapıda minare yoktu ve bugünkü tuğla minare, batı duvarı yeniden düzenlenirken (h:645 ; m:1247) buraya ilave edilmiştir.Estetik görünüşü muhteşem olup şerefenin alt kısmından itibaren üst kısmı yıkılmıştır.Yıldırım düşmesi sonucu gövdesi yarılmıştır.Taş olan kaide kısmının sonraki müdahaleler sırasında değişikliğe uğradığı anlaşılmaktadır.Taş kaidenin üzerinde tuğla yapısıyla sekizgen pabuç ve silindirik gövde yükselmektedir.Kalın gövde yukarıya doğru hafif daralmayla devam eder.20.10 metre boyundadır.



KAYSARİYE : Caminin kuzeyindeki , ikinci bir cami gibi fonksiyon gören ek bölüm (kaysariye) avlunun kuzeyine örülen bir duvarla asıl camiden ayrılmıştır.Duvar kesme taş malzemelidir.Avluya bakan cephe yüzeyine, sivri külahı iki dayanma kulesi yerleştirilmiştir. Bu bölümün değişik yerlerinde muhtelif ölçülerde pencereler vardır. İki dayanma kulesi arasında kalan üstteki yüzeye Kaysariye yazısına ait üç satırlık kitabe konulmuştur.



Muhtemelen Memluklular dönemine ait olduğu sanılmaktadır. (14. yüzyılın 2.yarısı).Malatya 14 . ve 15. yy.’da Memluk Sultanlarının tayin ettiği valilerce idare edildiği bilinmektedir. Belki de Osmanlı döneminde bugünkü şeklini almıştır.

 

Malatya'daki Camiler içeriği, 14 Nisan 2021 tarihinde Malatya.com sitesinin Keşfet bölümüne eklenmiştir.

DEĞERLENDİRME 3.0

İçeriği Nasıl Buldunuz?

Captcha