MALATYA GEZİLMESİ GEREKEN MÜZELER
MALATYA ARKEOLOJİ MÜZESİ
Coğrafi konum itibariyle tabii yol üzerinde olan Malatya ön tarihinin Paleolitik çağa kadar indiği, Malatya’nın bir çok yerleşim alanlarındaki mağaralar ile özellikle de Yazıhan’daki Ansır (Buzluk) ve Malatya merkezinde İnderesi mevkiinde bulunan mağaralardan anlaşılmıştır.
1979 yılında başlayan Karakaya Baraj Gölü Kurtarma Kazıları kapsamındaki İzollu mevkii Cafer Höyükte yapılan kazılarda, o yöre insanının Paleolitik mağaralardan çıkıp ilk defa ovada tarım ve hayvancılıkla uğraştıkları ve yerleşik köy hayatına başladıkları anlaşılmıştır. Cafer Höyük kazılarıyla, Malatya ve çevresinin M.Ö. 7000 yılında iskâna başladığı anlaşılmaktadır.
1979-1986 yılları arasında kazıları sürdürülen Caferhöyük çalışmaları sonucu dünyanın ilk heykel örneği sayılan, beyaz kireçtaşından yapılmış küçük figürinler, M.Ö. 7000 yılına tarihlenmektedir. Kazı sonrası gün ışığına çıkarılan bu eserler halen Malatya Müzesi’nde sergilenmektedir.
Değirmentepe ve Arslantepe’de çok sayıda taştan ve pişmiş topraktan damga mühürleri ile pişmemiş toprak mühür baskıları, bu yörelerin önemli bir ticaret merkezi olduğunu belgelemektedir. Anadolu ile olduğu gibi, Kuzey Mezopotamya ve Suriye ile de Fırat Nehri yolu ile ticaret bu dönemde yapılmıştır. M.Ö. 3000 yılında Malatya yöresinde seramik genellikle elle yapılmış, hamuruna ince kum karıştırılmış siyah astarlıdır. Bu seramik örneklerine Arslantepe, Hasırcı, Fırıncıhöyük, Karahöyük, İsahöyük, Morhamam, Kösehöyük, İmamoğlu, Değirmentepe, Köşgerbaba ve Pirothöyük’te rastlanmıştır. Antik çağlarda en eski ve ileri medeniyetlerin geliştiği Mezopotamya ile İç Anadolu arasında bulunduğu ve tarih öncesi ile tarihi kervan yollarının bulunduğu, yolların tabii geçitler verdiği konumlar itibariyle Malatya'nın jeopolitik önemi daima büyük olmuştur. Jeopolitik konumunun yanında hayatın ve uygarlıkların gelişmesinde önemli bir etken olan suyun katkıları da inkar edilemez.
Bu faktörler M. Ö. 7. binden itibaren, Caferhöyük neolitik yerleşimi ile başlayıp günümüze kadar Malatya'nın Anadolu'da gelmiş geçmiş bütün uygarlıkları ihtiva eden bir yer ve bölge olmasına sebep olmuştur.
Bu tarihi önem içerisinde, Malatya'da müzecilik fikri 1931-1937 yılları arasında, Arslantepe höyük ve Gelinciktepe'de yapılan kazılarda ortaya çıkan eserlerin, Malatya'da müze olmadığından Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilenmek için götürülmesi, sonucu ortaya çıkmıştır.
1971 yılında İnönü Parkında, bugün Evlendirme dairesi olarak hizmet veren binada ilk Müze açılmış, 1974 yılına kadar memurluk olan Müze, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığının onayıyla Müdürlük olmuştur. 1975 yılında yapımına başlanılan Kernek Meydanı'ndaki yeni müze binasının inşaatı tamamlanmış, 1978 yılından itibaren Karakaya Baraj Gölü altında kalacak yerleşimleri kurtarmak amacıyla yapılan kazılarda ortaya çıkan buluntularla daha da zenginleşen Malatya Müzesi yeni binasında 1979 yılında ziyarete açılmıştır.
1998 yılında yeni ve modern sergileme gereksinimiyle çalışmalar başlamış, 2001 yılında yeni bir proje hazırlanarak hayata geçirilmiş, Müze modern bir sergilemeye kavuşturulmuştur. Müzemizde, teşhiri yapılan ve yeni düzenleme ile yeniden ziyaretçilerin görüşlerine sunulacak olan çeşitli eserler mevcuttur. Bu eserler; kazılar, satın alma, hibe(bağış) veya istirdat (el koyma) gibi yollarla Müzeye kazandırılan eselerlerdir. Yapılan bilimsel kazılar sonucu gün ışığına çıkarılan, neolitik, kalkolitik, Tunç çağı, Hitit, Urartu, Roma, Bizans, Selçuklu, çeşitli Beylikler ve Osmanlı dönemi medeniyetine ait eserler, Müzemizin zenginlikleridi Yeni müze yapımı için proje yapılmış, çalışmaları ise devam etmektedir. Proje hayata geçtiğinde Malatya yeni ve modern özelliklere sahip bir müzeye kavuşacaktır.
İlimiz sınırları içerisinde, Karakaya baraj gölü suları altında kalan alanlarda, Pirot, Caferhöyük, Köşkerbaba, İmamoğlu ve Değirmentepe höyük gibi kurtarma kazılarında ve 1961 yılından beri kazısı devam eden Arslantepe Höyük'te çıkarılan eserler geçmişi günümüze taşıdığı gibi, günümüzü de geleceği aktaran birer tarih laboratuvarı özelliğini verir Malatya Müzesi.
BEŞKONAKLAR ETNOGRAFYA MÜZESİ VE GELENEKSEL MALATYA EVİ
Yaklaşık 120 yıl önce Hacı Sait Efendi (Turfanda) tarafından yaptırılan Beşkonaklar, önce bir cihannümalı ev ve ona bitişik dört ev olmak üzere beşi bir bütün olmak üzere inşa edilmiştir. Hacı Sait Turfanda’nın torunu Şerafettin Arpacı’nın verdiği bilgiye göre; evlerden birisini “Elmalı Ailesi” ne satılmış olup, diğer evler kendisinden sonra mirasçılarına intikal etmiştir.
ATATÜRK ANI EVİ VE ETNOĞRAFYA MÜZESİ
Malatya İli, Battalgazi İlçesi, Küçük Hüseyinbey Mahallesi, Atatürk Caddesi, No:73’te yer almaktadır. 14.08.1926 tarihinde dönemin Valisi Nevzat TANDOĞAN tarafından Türk Ocağı binası olarak temeli atılmıştır. Ulusal mimarlık akımının etkileriyle yapılan bina kesme taştan yapılmış kare planlıdır. Anıtsal giriş kapısından salona ve yan odalara geçilen yapının açılış konuşmasını Vali Nazmi TOKER yapmıştır. 31.08.1928'de Türk Ocağı olarak hizmet verecek binanın durumunu Mustafa Kemal Atatürk’e ve İsmet İnönü’ye telgraf ile bildirmiştir. Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’den memnuniyet ve başarı dileklerini ileten telgraflar almıştır.
13 Şubat 1931’de Malatya’ya gelen Atatürk, istasyonda hazırlanan karşılama töreninden sonra öğrencileri selamlamış, ilgililerden bilgi almıştır. Bilgi aldığı kişilerden birisi o zamanlar Malatya Lisesi müdürü olan Vasfi Mahir Kocatürk’tür. Malatyalılarla bir müddet yeni açılmış yolda yürüdükten sonra Türk Ocağı binasına gelmiştir. Burada parti mensuplarını ve halktan temsilcileri kabul etmiş, Malatya’nın genel durumu ve özellikle iktisadi durumu hakkında bilgiler almıştır. Binanın iki odası Atatürk için hazırlanmıştır.
14 Kasım 1937'de 11.00’da Yazıhan istasyonuna gelen tren, saat 13.00’da Malatya’ya ulaşmış ve Atatürk önce Mensucat Fabrikası ve Devlet Hastanesi inşaatının teftiş etmiş, şehirde bir gezinti yaptıktan sonra Halkevine gitmiştir, yarım saat kadar görüşmeler yapmıştır. Görüşmeleri tamamlayan Atatürk, aynı gün Malatya’dan Diyarbakır'a uğurlanmıştır. Türk Ocaklarının 10.04.1931’de kapatılmasıyla 1951 yılına kadar Cumhuriyet Halk Fırkası il merkezi ve Halk Evi olarak kullanılmıştır. Malatya Halk Evi 19 Şubat 1932'de ilk açılan halk evlerinden birisi olmuştur. 1934'te Fırat Spor Kulübü, Halk Evi'nin spor şubesi olarak faaliyete başlamıştır.
1951’de Halkevlerinin kapatılmasıyla 1952 yılında hazineye devredilen bina bir süre Milli Eğitim Bakanlığı'na tahsis edilmiş ve 1953 sonrası Malatya Lisesi ek binası olarak kullanılmıştır, daha sonra Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü'ne verilerek Halk Eğitim Merkezi olarak halka yönelik hizmetler vermeye başlamıştır. Kültür Bakanlığı, Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Kurulu Başkanlığının 09.07.1976 tarih ve A-101 sayılı kararı ile bina, korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı olarak tescillenmiştir.
Atatürk'ün doğumunun 100. yılında DSİ tarafından restorasyonu yapılmıştır. 1981 yılında Atatürk Evi ismi altında oluşturulan Atatürk odası ile bir nevi müze olarak ziyarete açılmıştır. Cumhuriyet Döneminin Malatya'ya bahşettiği abidevi binalardan birisi olan Atatürk Evi, Anıtlar Yüksek Kurulu'nun verdiği karar doğrultusunda daha önce Malatya Valiliği ve 2. Ordu Komutanlığı tarafından kısmi iç restorasyon geçirmiştir. Malatya Valiliği, İl Özel İdaresi ve Malatya Belediyesi'nin yeni restorasyon projesi 2008 yılı sonlarında başlayıp 2009 Mart ayında tamamlanmış bina ve iç dekorasyon için binanın bütün kullanım alanları müze olarak tasarlanmıştır. İl Özel İdaresi bünyesinde hizmet veren bina, Büyükşehir statüsüne alınan illerde İl Özel İdarelerinin kapatılmasıyla 30.03.2014 tarihinden itibaren Kültür ve Turizm Bakanlığı adına Malatya Müze Müdürlüğüne tahsis edilmiştir.
Bakanlığımız, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünün makam olurlarıyla Atatürk Anı Evi ve Etnografya Müzesi olarak işlevlendirilen Müzenin içerisinde, Atatürk’ün Malatya’yı ziyaretinde oturduğu oda, kitaplık, kılıç ve tüfeklerin sergilendiği oda, Atatürk’ün Malatya’yı ziyaretinde çekilen fotoğrafların sergilendiği oda ve Atatürk ve Kurtuluş Savaşı temalı halıların sergilendiği mekanlar bulunmaktadır.
ARSLANTEPE ÖREN YERİ AÇIK HAVA MÜZESİ
Malatya’nın 7 km. kuzeydoğusunda, Fırat ırmağının (Karakaya Baraj Gölü) batı kıyısı yakınındaki Orduzu Bahçebaşı Mahallesi 1194 parselde yer alan Arslantepe Höyüğü’nün kültür dolgusu, 30 m. yüksekliğindedir. M.Ö.5500 yıllarından M.S.11.yy’a kadar yerleşim gören höyük, M.S.5-6yy’lar arasında Roma köyü olarak kullanılmış ve daha sonra Bizans Nekropolü (mezarlık) olarak yerleşimini tamamlamıştır.
Arslantepe Höyüğü, Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 20/01/1989 tarih ve 191 sayılı kararı ile korunması gerekli I ve II. derece arkeolojik sit alanı olarak tescillenmiştir. Sivas Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 10/11/2017 tarih ve 3967 sayılı karar ile I. ve III. derece arkeolojik sit olarak sınırları belirlenmiştir 2011 yılında Açık Hava Müzesine dönüştürülüp ziyarete açılmıştır.
Arslantepe’de ilk kazılar 1930’larda Louis Delaporte başkanlığında bir Fransız ekip tarafından yapılmıştır. Özellikle kazı Geç Hitit tabakalarında yapılmıştır. Kazılarda taş üzerine alçak kabartma ile dekore edilmiş avlu ve giriş kapısının iki yanında iki arslan heykeli ve karşısında devrilmiş bir kral heykeli ile bir Geç Hitit Sarayı bulunmuştur. Bu eserler o tarihlerde Malatya’da müze bulunmadığı için Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne götürülmüş ve halen orda sergilenmektedir.
II.Dünya Savaşı’ndan sonra Fransız Arkeolog C.Schaeffer alanda birkaç derin sondaj açmışsa da sürekli kazılar 1961’de, önce Salvatore M.Puglisi, sonra da Alba Palmieri başkanlığında Roma “La Sapienza Üniversitesi”nden bir ekip tarafından başlatılmıştır. Palmieri’nin 1990’da ölümünden bu yana kazı başkanlığını yine aynı Üniversiteden Marcella Frangipane sürdürmektedir.
Höyükte yapılan kazılar sonucunda; M.Ö.3300-3000 yıllarına ait bir kerpiç saray, M.Ö.3600-3500’lere ait tapınak, ikibini aşkın mühür baskısı, kaliteli metal eserler bulunmuştur. Elde edilen veriler göstermektedir ki o dönemde Arslantepe, aristokrasinin doğduğu ve ilk devlet şeklinin ortaya çıktığı resmi, dini ve kültürel bir merkezdir.
5.bin yılın sonundan 4.bin yılın sonuna kadar olan zaman süresi içinde Malatya’nın bu bölgesi her ne kadar Yukarı Mezopotamya’nın bir parçasını oluşturmaktaysa da tam anlamıyla yerel özelliklerini yitirmemiştir. Özellikle 4.bin yılda Arslantepe Orta Fırat bölgesindeki yerleşmeler içinde önemli bir yer tutmaktadır. Geç Kalkolitik Çağ’da yerel yüksek tabakalardan oluşan sınıf, politik ve dinsel egemenliğin yanı sıra ekonomiyi, ürün ve üretim idaresini ellerinde tutmaktaydı.
Yörenin su kaynakları bakımından zengin, dolayısıyla tarım için son derece uygun, ayrıca sık sık taşan Fırat Irmağı’nın taşkın alanı dışında kalması gibi ayrıcalıkları, Arslantepe’nin en azından M.Ö.5.bin yıldan Bizans Dönemi’ne kadar kesintisiz olarak iskan edilmesinde önemli etkendir. Yörenin doğal yapısından kaynaklanan gücü, yüksek tarım potansiyeli ile birleşince Arslantepe, topraklarını denetim altında tutabilen ve bölgedeki hammaddeyi işleyen ya da en azından işlenmesini organize eden egemen bir merkez konumunu kazanmıştır.
Tahtalı Hamam Müzesi
Battalgazi Belediyesi tarafından hizmete sunulan Tahtalı Hamam Müzesi, Türk hamam kültürünü yansıtmaya devam ediyor. Tahtalı Hamam Müzesi’ni açıldığı günden bu güne yaklaşık 50 bin kişi gezdi.
Battalgazi Belediyesi Tahtalı Hamam Müzesi’ne ziyaretçi akını devam ediyor. 14 Nisan 2018 tarihinde hizmete açılan Tahtalı Hamam Müzesi’ni, bugüne kadar yaklaşık 50 bin kişi ziyaret etti. Tahtalı Hamam Müzesi’ni ziyarete gelenlerden kimileri geçmiş hatıralarını yaşarken, öğrenciler ise, Türk hamam kültürü hakkında bilgiler ediniyor. Tahtalı Hamam Müzesi’ni gezen Bayram Asılbay, “Çocukken buralarda çok gezerdim. Hatta bir ara açıktı buralar içinde falan geziyorduk harabe halindeydi. Şimdi tesadüfen geçtik, denk geldik, bir girip bakalım dedik. Yani eskiye nadiren güzel,. Güzel yapılmış, emeği geçenlere teşekkür ederim. Böyle tarihi geçmişi canlandırmak güzel. Harika bir iş yapmışlar. Türkiye çapında her yerde güzel yerler vardır. Önemli olan gezip görmek, bilmek” dedi.Hamama insanların temizlenmek için geldiğini belirten Alican Tosun ise, “Genellikle Kurban Bayramlarında geliyorlar insanlar temizlenmek için. Geleneksel bir Türk hamamı” diyerek, hamam kültürünün yaşatılması adına güzel bir müze olduğunu söyledi.
Eskiden hamama çok yoğun ilginin olduğunu belirten Mert Tekin’de, “Büyüklerimiz eskiden hamama çok gelirlerdi. Şimdiki zaman da pek kullananlar yok, çok nadir hamama gidenler oluyor. Müze eskiye dayalı olduğu için çok güzel. Bal mumu heykeller çok güzel, çok uğraşmışlar yapmak için. Bence çok güzel olmuş” diye konuştu.
Tahtalı hamam’ın Malatya’ya kazandırılmasına çok sevindiğini belirten Ahmet Balcı ise, “Her şey çok güzel. Eskiyi aratmıyor yani. Kullanılan envanterler çok güzel. Geldiğine değiyor insanın. Göz boyama değil, hakikisini yapmışlar, kim yapmışsa ellerine sağlık” dedi.Tahtalı Hamam Müzesi’ni geçen Çiğdem Güngör’de, “Gerçekten çok güzel olmuş. Her bölümü ile ayrı bir güzellik. Bal mumu olması daha bir güzellik katmış. Kim yapmışsa emeklerine sağlık, güzel bir düşünce” ifadelerini kullandı.